Şu anda Rusya’da gücün sembolü olan Putin, hem iç hem de dış kamuoyundaki prestijini korumak için mutlaka Türkiye’ye karşı sert bir adım atacaktır. Çünkü bu güç ve saygınlık duygusu Ruslar’da bir kompleks halini almış vaziyette. Rusya’da yaşadığım süre zarfında Ruslar’dan en çok duyduğum şey: ‘’Ne olursa olsun biz güçlüyüz, Amerika’ya bile haddini bildiriyoruz’’du. Eğer Türkiye konusunda Rusya gereken adımı atmazsa Putin’in imajı da zarar görecektir. Özellikle Rus kamuoyundaki ilk tepkilere bakarsak Türkiye’ye karşı çok büyük bir kızgınlık var. İktidar çevresindekilerden ziyade diğer kesimlerde Türkiye için her türlü ilişkilerin kesilmesi ve yaptırımın uygulanması gerektiğine dair görüşler mevcut. Konstantinopolis’ten, Ermeni soykırım iddialarına, Kürt kartının Türkiye’ye karşı kullanılmasına birçok Türkiye karşıtı görüşler bir anda tekrar Rusya’da fırlamış gözüküyor. Bu görüşler Türkiye karşıtı Duma milletvekilleri ve gazeteciler tarafından dillendirilmeye başlandı. Rusya’da Türkiye karşıtı güçlü bir lobinin ve bu lobide Ermenilerin önemli bir rolünün olduğunu unutmamak gerekiyor. Uçağın düştüğü gün ise Moskova’daki Türk Büyükelçiliği önünde yüz kişilik bir grup Türkiye’yi protesto etti. Pankartlarda ise şunlar yazılıydı: ‘’NATO’nun kölesi Türkiye’’, ‘’Türkiye eşittir IŞİD’’, ‘’Konstantinopolis bizim.’’ Putin ise şaşkın bir ifadeyle ‘’teröre ortak olanlar tarafından sırtımızdan vurulduk ve sonuçları ağır olacak’’ dedi. Devamında Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Rus turistleri Türkiye’ye gitmeme konusunda uyardı. Bundan sonra Rusya’nın Türkiye’ye karşı yapacağı yaptırımlar, turistlerinin gönderilmemesi ve ticari yaptırımlardan çok daha fazlası olacaktır. Belki ilk akla, Rusya’nın doğalgaz ve nükleer santral yapımını durdurması gelebilir; fakat bu birçok ekonomik sıkıntıyı barındıran Rusya’nın önemli bir alıcısını kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden Rusya daha farklı adımlara gidebilir. Bu bağlamda Rusya, Türkiye’ye karşı Kürt kartına ve Türkmenlerin daha fazla üstüne gidip Suriye’de Kürt koridorunun oluşmasına başvurabilir. Türkiye’ye karşı bir süredir Rusya’da alttan alta Türkiye IŞİD’i destekliyor propagandası hakim. Hatta en son Ekim ayında Kuzey Kafkasya’ya gittiğimde birçok Kafkasyalı Müslüman’dan Türkiye IŞİD’i destekliyor mu sorusuna maruz kaldım. Bundan sonrası için Türkiye, uluslararası kamuoyunda IŞİD’le özleştirilip, Rusya tarafından Türkiye IŞİD’le mücadelemizi engellemek istiyor propagandasına dönüştürülebilir. Rusya’nın, Sovyetler döneminden beri güçlü bir propaganda tecrübesine sahip olduğunu ve bunun için çok para harcadığını ve de Rus medyasında tek sesliliğin olduğunu düşünürsek bu propaganda Rus halkı üzerinde doğrudan etki yapacaktır. Türkiye aleyhindeki bu propaganda Türkiye’nin Rusya Müslümanları üzerindeki artan potansiyeline de önemli bir darbe vuracaktır. Öte yandan akla gelen ikinci soru; Türkiye’nin bamteli olan Türkmen meselesinin bir anda gündeme getirilmesi, Rusya’nın artan sınır ihlalleri ve NATO’nun tavrı Türkiye Suriye’de kara harekatına mı itilmek isteniyor sorusunu akla getirmekte. ABD’nin mesele Türkiye-Rusya arasındaki bir mesele şeklindeki tavrı Türkiye’nin Suriye’ye olası bir kara harekatında tıpkı 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi ortada kalma ihtimalini göstermekte.
Bundan sonrası için Türkiye, Rus uçağının düşürülmesi konusundaki haklılığını, Türkmenler konusundaki hassasiyetini ve IŞİD’e karşı olduğunu uluslararası kamuoyuna elinden geldiğince anlatmak zorunda kalacak. Türkiye ve Rusya’nın yapması gerekense; Suriye krizinin, Türkiye ve Rusya arasındaki bir savaşa dönmesini engelleyip ve NATO gibi üçüncü tarafların Türkiye tarafından olaya müdahil olmasına izin verilmeden doğrudan masaya karşılıklı oturup, krizin çözülmesidir. Çünkü Türk-Rus ilişkilerinin zarar görmesinden şu anda ne Rusya ne de Türkiye kazançlı çıkar. Türk-Rus ilişkilerinin 250 yıllık kriz döneminde olduğu gibi kazançlı çıkan Batı olur. Tıpkı 1856’da Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı Kırım’da zafer kazanmak maksadıyla İngiltere ve Fransa’dan yardım talep edip, bu yardımın sonucunda Rus tehlikesini bertaraf etse bile, toprak bütünlüğü ve bekasını Avrupa’nın büyük devletlerine bırakmasında olduğu gibi.